28 Eylül 2015 Pazartesi

Kaynak
Bu sefer bir değişiklik yapıp günümüzün bilim haberleri hakkında yazdığım kısa bir makaleyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Özellikle yabancı kaynaklarda aşağıdaki iki konu hakkında da pek çok makale okumak mümkün, ancak Türkçe olarak basit bilgilere ulaşmak bazen zor olabiliyor :)

Lozan’da insan beyni projesi (Humain Brain Project) üzerine tartışa dursunlar, Amerika’daki Ohio State Üniversitesi’nden bilim insanları laboratuvar ortamında insan beyni geliştirmeyi başarmışlar.

İnsan beyninin nasıl çalıştığını kavramak 21. yüzyılın en önemli bilimsel hedeflerinden biri ve belki de en gereklisi; çünkü insan beyninin nasıl çalıştığını kavrarsak pek çok hastalığa da çare bulunabileceğini umut ediyoruz.  Bilim insanlarına göre ilk etapta Alzheimer ve Parkinson gibi hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçlar bu yapay beyin üzerinde test edilip geliştirilebilir. Tabii ki bu hastalıklar tedavileri olmadığı, doğrudan beyinle ilgili oldukları ve henüz nedenleri kavranamadığı için özellikle ilgi uyandırıyor, ama bunlara çare bulunmasıyla birlikte diğer sorunlarla ilgili çözümlere de ulaşmak kolaylaşacaktır.

24 Eylül 2015 Perşembe

Sanırım Milano, şimdiye kadar İtalya’da gördüğüm şehirler arasında en az hoşuma gideni. Belki Verona’dan Cenevre’ye dönerken hep Milano trafiğinde takılıp kalmamız, belki sanayi şehri olması, belki de çok fazla çarpık abidik gubidik mimari yapıyla donatılmış olması buna etkendir. Yine de görülmesi gerek diye düşünüyorum. Sırf gar binası ve Duomo için listeye eklenebilir :) Alışveriş çılgınları içinse pek bir şey söyleyemeyeceğim. Bence İstanbul’da aynı mağazaların ürünlerini çok daha uygun fiyatlara bulabilirsiniz, illa da İtalya’dan almak gerekmiyor: p

Milano’da kuşkusuz en çok hoşuma giden yer gar binası idi. Milano’nun gerçekten de kocaman bir gar binası var ve şehre trenle gelmeseniz bile gidip görülesi bir yer. 

21 Eylül 2015 Pazartesi

Verona yazımı kaleme aldıktan sonra aklıma Verona’nın Arena’sında gittiğimiz opera geldi. Sanırım tarihi doku içerisinde yaşadığım ilk gerçek opera deneyimi bu oldu.

Gittiğimiz opera Carmen idi. Oldukça hoş olmasına rağmen yaklaşık 4,5 saat sürüyordu ve itiraf etmeliyim ki, bunaltıcı bir yaz akşamında gittiğimizden, taşta oturmaktan bir taraflarımız yamyassı olduğundan operanın sonunu getiremeden çıkmak zorunda kaldık.

Tabii bu biraz hızlı geçiş oldu. En iyisi ben baştan güzel güzel anlatayım :) 

17 Eylül 2015 Perşembe


Nasıl olmuş da Verona yazımı hazırladığım halde yayımlamak için bir köşede unutup gitmişim anlamadım. Geç olsun güç olmasın diyeyim ve Verona hakkında yazdıklarımı paylaşayım :)

Verona, İtalya’nın kuzeyinde bulunan mütevazı bir şehir. Aslında pek çoklarının bildiği üzere şehrin ismi pek çok kez Romeo ve Juliet ile anılır; çünkü Shekspeare’in Romeo ve Juliet’i Verona’da geçer. Her ne kadar hikâyedeki karakterler geçeğe dayansa da, günümüzde Juliet’in balkonu diye gösterilen evin kimin evi olduğu belli değildir, yani mekânlar gerçek sayılmaz.

Verona, ERASMUS maceram boyunca görme şansı elde ettiğim ve bayağı hoşuma giden şehirlerin başında geliyor. Her ne kadar küçük olsa da, gerek mimari, gerekse kültürel açıdan oldukça zengin bir şehir. Zaten İtalyan mimarisi beni başlı başına etkileyen bir tür oldu. İtalya’ya gelmeden önce sürekli düşünüp dururdum; “Ne var ki İtalya’da millet öve öve bitiremiyor.” diye. Meğer gelip görmek lazımmış.

14 Eylül 2015 Pazartesi

Lizbonyazımda da belirttiğim üzere, Lizbon’dansonraki durağımız Madrid olmuştu. Lizbon’danyaklaşık olarak 1saat uçuş mesafesinde olan Madrid’e varmak kolay oldu.

İlk gün için yapabileceğimiz fazla bir şey yoktu. Otelimizi bulup, çevrede biraz tur attık. Ulaşım sistemini kavramaya çalıştık. Madrid’in metro sistemi gerçekten de çok gelişmiş. Hemen her köşeye metro ile anında varmak mümkün; tabii ki grev yoksa (Yazımın sonunda bu imalı cümleyi neden sarf ettiğimi anlayacaksınız).

Otelimiz oldukça ucuz bir otel olmasına karşın temizdi. Her oda da vantilatör vardı. Zaten siz siz olun, hele ki yazın gidiyorsanız İspanya’ya, kalacağınız odada klimadır, vantilatördür bir şey var mı mutlaka kontrol edin. Sonra bunalabilirsiniz. 


Otelimiz şehrin göbeğinde bulunmasına rağmen otelin sokağına girince gözlerime inanamadım. En başta “ben yanlış düşünüyorumdur kadınlar hakkında”, diye suçu kendime atsam da, çok geçmeden sokakta bekleyen kadınların gerçekten de hayat kadınları olduğu ortaya çıktı. “Zaten otelin ucuz olmasından anlamıştım ben” diye düşünürken, yaptığımız kısa şehir turunda gördüm ki, her köşe başında bir hayat kadını mutlaka bekliyordu. Benim bildiğim bu işlerin de bir adabı olurdu; yani bir sokak bellenir, herkes orayı bilir, isteyen gider türünden; fakat İspanya’da gayet rahatlar diye düsünülebilir. Gerçi bu olayın rahatlıktan çok ekonomik krizin bir getirisi olduğunu dillendirenler de gördüm.

10 Eylül 2015 Perşembe

Cenevre’de Kalacak Yer Sorununa Çözüm Önerileri

Eğer bir gün yolunuz Cenevre’ye düşer ve uzun süreli kalmanız gerekirse, ilk fark edeceğiniz ayrıntı kalacak yer bulma sorunu olacaktır.

Cenevre’de yeni ev inşa edilemediği için ve şehre gelen sayısı her geçen gün arttığından, kalacak yer bulmak da bir o kadar sıkıntılı. Yine de umudu kesmeyin derim. Yalnız şehre gelişiniz kesinleşir kesinleşmez yapacağınız ilk şey kalacak yer ayarlamak olsun; çünkü öyle 1-2 ay önceden halledilebilir bir durum değil bu.

Aşağıya, araştırma yapabileceğiniz internet siteleri ve yerleri listelemeye çalışacağım. Umarım bir yardımı dokunur.

8 Eylül 2015 Salı



Bu yıl sanıyorum özellikle Yunanistan’daki ekonomik krizin etkisiyle fiyatların düşünmesiyle pek çok insan Türkiye’den Yunan adalarına akın etti. Benim böyle bir amacım yoktu ama denk gelmiş oldu. Yolum Bodrum’dan geçerken “Yahu hep buralardayız, Kos da karşıda, görüyoruz. 45 dakikada feribot geçiyormuş, neden gitmiyoruz ki?” diye sordum kendi kendime. Elbette öyle ha deyince gidilmiyor, vize gerek ne yazık ki. Neyse ki benim oturma iznim olduğundan problem olmadı, ama anladığım kadarıyla vize almak da çok zor değil Yunanistan’a; çünkü akın akın Türk gidiyordu adaya.

3 Eylül 2015 Perşembe

Münih dönüşü Neuschwanst Şatosunda Uyuyan Güzel’i anıp, Resia Gölü’ndeki çan kulesinin sırrını çözdükten sonra Verona’ya doğru ilerlerken karşımıza Ötz kasabasının tabelası çıktı ve birden “Bir dakika, şu 1990’larda bulunan meşhur Buz Adam buralarda bir yerlerde olmalı” dedik. Ne yazık ki kendisi Ötz’de değildi ama Bolzano’nun merkezindeki arkeoloji müzesindeydi.








Ötzi günümüzden 5300 yıl önce yaşamış ve doğal şartlarda buz içerisinde muhafaza olarak bizlere kadar ulaşmış büyük büyük büyük dedemiz diyebiliriz.

Ötzi, 1991 yılında Ötztal Alpleri’nde yürüyüşe çıkan iki turist Helmut ve Erika Simon tarafından bulunuyor. En başta Birinci veya İkinci Dünya Savaşı’ndan kalma veya bölgeye yürüyüşe gidip kaybolan gezginlerden birine ait olduğu düşünülüyor cesedin. Böylece Avusturya’nın Innsbruck şehrine götürülen Ötzi’nin yaşı tespit ediliyor ve çok daha eskiye, Bakır Çağı’na ait bir insanla karşı karşıya kaldığımız anlaşılıyor.