16 Ocak 2015 Cuma


ERASMUS’dayken Almanya’da ziyaret ettiğim ikinci şehir Leipzig idi. Aslında Leipzig’in haritadaki konumu da dahil olmak üzere, şehir hakkında hiçbir fikrim yoktu; taa ki birkaç Alman arkadaşım beni davet edene kadar. Böylece giderken Berlin’de duraklamış, sonra da arkadaşlarımın yanına gitmek üzere Leipzig’e geçmiştim.

Leipzig isminin kökeni “Lipsk”ten geliyormuş ve “ıhlamur ağaçlarının bulunduğu yer” demekmiş. Burada doğmuş olan ve Leipzig Üniversitesi’nde de bir süre çalışan filozof Leibniz de şehrin önemli sembollerindendir.

Leipzig, belki de Eskişehir kıvamında, fazla büyük olmayan ve içi öğrencilerle dolu bir üniversite şehri. Bu yüzden olsa gerek, etrafta öğrenciler için çok güzel cafe/bar/restorantlar var. Üstelik oldukça uygun fiyatlara karnınızı tıka basa doyurabilir veya birşeyler içebilirsiniz.


Nisan ortasında gitmiş olmama rağmen Leipzig’e adeta yaz gelmişti. Şansıma güneş vardı ve hava çok sıcaktı. Arkadaşlarım bana bunun gerçekten de bir şans olduğunu, normalde havanın yazın bile böyle güzel olmadığını söylediler. Biz de tabii ki bu fırsatı değerlendirdik ve bir günümüzü Leipzig yakınında bulunan bir gölü gezmeye ayırdık. 

Güzel havayı fırsat bilenler göl kıyısında yürüyüş yaparken
İsmini yanlış hatırlamıyorsam Cospudener gölüne gittik. Cospudener gölü aslında yapay bir göl; ancak çok doğal duruyordu, oldukça da genişti. Göle doğru yola koyulmadan önce ye yiyebildiğin kadar yapmak maksadıyla brunch’a gitmeye karar verdik. Yaklaşık olarak 7-8 euro gibi cüzi bir fiyata oldukça güzel yemekler yedik. Çeşit boldu ve çay/kahve sınırsızdı. Tabii Almansanız çay kahve yerine sabahın 9’unda birayı da tercih edebilirsiniz. Biz değil ama, yanımızdaki masada oturan gençler sabah demediler, bir sürü birayı mideye indirdiler. Böylece Almanların gerçekten de çok fazla bira tükettiklerine şahit olmuş oldum :)





Karnımızı doyurduktan sonra yola koyulduk. Aslında gittiğimizde göl çevresinde yapılabilecek pek fazla aktivite yoktu. Hava yüzmek için ideal değildi (yine de çevrede bolca güneşlenen insan vardı, hatta bir kısmı çırılçıplaktı. Sonradan öğrendim ki galiba bir kısmı çıplaklar kampı gibi kullanılıyormuş); o yüzden biz de herkes gibi bisiklet kullanmaya karar verdik. Böylece 4 kişilik bir bisiklet kiralayıp 1 – 1,5 saat gibi bir sürede gölün çevresini turladık. Ara ara durup fotoğraf çektik, ayaklarımızı suya sokup biraz serinledik.

Dört kişilik bisikletimiz :)



Leipzig’de gezebileceğiniz öyle ilginç müzeler yok. Ancak iki önemli kilisesi var bence. İlki St. Thomas Kilisesi. Bu kilisenin önemli Bach’ın 1723’den 1750’deki ölümüne kadar, bu kilisede koro şefi olarak çalışmış olması. Kilisenin içindeki altara yakın bir yerde Bach için yazılmış bir mezar taşı da bulunuyor.


İki fotoğraf çekimişim, resmen ikisinde de netleyememişim hale bak... :


 İkinci önemli kilise ise, Nikolaikirche Kilisesi. “Şimdi bu kilisenin neresi önemli?” diye sorabilirsiniz haklı olarak, aslında önemli demem biraz yanlış oldu, “şimdiye kadar gördüğüm en ilginç kiliselerden biriydi” diyebilirdim. İlginçliği ise beyazlığından geliyor. Ben hayatımda bu kadar saf ve beyaz başka bir kilise görmedim. Oldukça aydınlık, rahatlatıcı ve şeker gibi bir yerdi.





Leipzig’e vardığım ilk gün, arkadaşlarım beni “City-Hochhaus” isimli bir gökdelenin tepesine çıkarttılar. Böylece şehri “google earth”den seyrediyormuşcasına iyice görmüş oldum :) Eğer sizin yolunuz da Leipzig’e düşerse, binanın tepesine çıkıp şöyle bir çevreye bakın derim, herşey gözünüzde daha iyi netleşecek. Çıktığımız gökdelen, City-Hochhause, aslında üniversiteye bağlı işliyormuş, içerisinde lüks bir restorant ve ters bar da bulunuyordu :
City - Hochhaus

Gökdelenin tepesinden Leipzig tren istasyonunu ve gezmeğe gittiğimiz Cospudener gölü rahatça gözüküyordu. Ancak bir yandan çevredeki fabrikaları da görmek mümkün.




Yukarıdan binalar:


Uzakta solda görülen tapınak şeklindeki yapı Uluslar Muharebesi Anıtı imiş. Biz gezmeye gitmedik.
 Leipzig’deki son günümdeyse arkadaşlarımla birlikte gittiğimiz bir cafede dondurma yedik. Daha önce de bahsettiğim gibi Almanya gerçekten de Avrupa standartlarında oldukça ucuz bir şehir, 3 - 3,5 euroya kocaman dondurmalar yiyebiliyorsunuz :)


Şehirden birkaç kare:

Ben gittiğimde restorasyonda olan bu bina eski bir kilise aslında. Sadece ön çerçevesi ayakta kalmış binanın. Ancak günümüzde kilise olarak kullanılmıyormuş, üniversiteyle ilgili birkaç bölüm varmış sanıyorum.



Son olarak Nazım Hikmet’in de Leipzig üzerine pek çok şiir yazdığını söyleyip, birkaçını da aşağıya paylaşayım. Yolunuz Leipzig’e düşerse, iyi eğlenceler :)

leipzigli kızların bacakları gayetle güzel
etekleri de gaytle kısa
ömrümün bu kadar gerilerde kaldığını görmezdim
leipzigli kızların bacakları böyle uzak olmasa

**************
bir üsküdar balkonunda guruba karşı demlenir gibi
bir akşamüstü, laypzig'te, tramvay durağında
tadını çıkara çıkara, yudum yudum
kederleniyorum.

*************

leipzigte bir yağmur yapıyor incecikten
yağıyoruz vitrinler, ağaçlar, insanlar
bir de otomobillerin hızı
bir de geçmiş zamanlar
bir de saman sarısı
bir de ben
yağıyoruz yağan yağmurla beraber incecikten

0 yorum:

Yorum Gönder