7 Şubat 2014 Cuma

Vietnam'da genellikle kadınlar sokaklarda satış yapıyor
Vietnam'a varır varmaz dikkatinizi her yönden çekecek ilk şey sanıyorum motosikletlerin çokluğu olacaktır. Öyle ki etraftaki araba sayısı motosikletlerin yanında neredeyse hiç birşey. Vietnam üzerine kaleme aldığım ilk genel içerikli yazımda da belirttiğim üzere, her kişi başına en az bir motosiklet düşen bu ülkede trafik gerçekten de büyük bir sorun. Özellikle Hanoi ve Ho Chi Minh gibi büyük şehirlerde karşıdan karşıya geçmek bazen çile olabiliyor. 

{ Bütçe planlamanızda yardımcı olması amacıyla hazırladığım 21 günlük harcama listesini görmek için lütfen tıklayın. }

Trafik ışıklarıyla da kimsenin ilgilenmediği düşünülürse, yapabileceğiniz tek şey bulabildiğiniz kadar
çok kişi bulup yola kendinizi atmanız. Yalnız sakın ola panikleyip hızlı hızlı geçmeye çalışmayın, aksine yavaş adımlarla geçerseniz tek kişi bile olsanız motosikletin çevrenizden kolaylıkla geçtiğini göreceksiniz. Yalnız arabalar konusunda dikkatli olun, çünkü onların hiçbir şekilde durmaya niyetleri olmadığı ve manevra kabiliyetleri de düşük olduğundan koşarak geçmek, ya da durup arabalara yol vermek en iyisi.








Ara ara sırf karşıdan karşıya geçebilmek için cyclo-pousse denilen yerel bisikletlerden birini kullanmak aklıma gelmediği değil. 




Vietnam'da dikkatinizi çekecek ikinci nokta Karaoke Kulüpleri olacaktır. Ülkenin yegane eğlence kaynağı olduğunu düşündüğüm bu kulüplere her köşe başında rastlamak mümkün.

Ülkede genel olarak çöpler yola atılıyor, sonra da birileri gelip onları topluyor ve yakıyor. Anlayacağınız her yönlü bir kirlilik söz konusu. Öte yandan pek çok yerde öbek öbek kümelenmiş çekirdek kabukları gördüm, hepsini Türklerin yemiş olamayacağına kanaat getirip, Vietnamlıların da çekirdeği çok sevdiğine karar verdim. 

Hanoi'de, özellikle fastfood konusunda görüp görebileceğiniz tek marka KFC. Şehirde en az 5 tane gördüm, fakat size tavsiyem bildik şeylerden vaz geçip, oralara kadar gitmişken yerel tatları denemeniz. Örneğin papaya salatası veya ortaya karışık sunulan çorba. Öte yandan sarımsakla bezeli, sosa yatırılmış biftek de Hanoi'ye özgü.


Hanoi'de kaldığımız 4 gün boyunca bizim tercih ettiğimiz lokantalar şöyle:
  • Blue Butterfly (Adres: Hàng Buôm 61 numara) Saat 22:30'a kadar açıkDışarıdan oldukça hoş gözüken, fakat içeri girdiğimizde hem porsiyonlardan, hem fiyatlardan, hem de hizmetin kalitesinden memnun kalmadığımız bir yer oldu. Yemekler hem az geliyor, hem de pahalı. Öte yandan üst katları olmasına rağmen bizi hemen girişte bir yere oturtmuş olmaları da eksik not vermemize sebep oldu.
  • Pineapple: (Hàng Buôm 35 numara) 10:00 - 22:00Blue Butterfly ile aynı cadde üzerinde bulunan bu lokanta hem daha samimi, hem de uygun fiyatlara oldukça bol yemek getiriyor. Tavsiye ederiz.
  • Quán Bia Minh (Dinh Liêt 7A) 7:30 - 22:30 Hem fiyatları uygun, hem de yemekleri çeşitli olan bu lokanta özellikle akşamları pek çok turist çekiyor. Yer bulmakta zorlanabilirsiniz. Biz iki defa gittik. Limonatası, papaya salatası ve bifteği iyiydi. Para öderken, hemen kasanın karşısında bulunan raflardaki yerel içkilerin ise satılıp satılmadığı konusunda şüphelerim var. Ben yine de fotoğrafını çektim. 
Lokantanın dıştan görünüşü



Gecko şarabı



Pirinç ve yılan şarabı
Yılan ve akrep karışık


  • Gia Truyên: (Pho Bát Dàn 49 numara) 6:00 - 11:00 / 16:30 - 22:00Bu adreste Hanoi'nin meşhur et çorbasını uygun fiyata tadabilirsiniz. Oldukça besleyici olan bu çorbanın içerisinde genel olarak sebze, et parçaları ve noddle bulunuyor.


Vietnamlılar kahvaltı olarak da çorba tercih ediyor, ancak her yerde her türlü şekilde pişirilmiş yumurta, çeşit çeşit pancake veya pastane türevi yerler bulmak mümkün.


Gelelim Vietnam'daki ilginç yemek alışkanlıklarına. Aslında öyle çok da aykırı şeyler yemiyorlar. Belki de aykırı olarak gösterilebilecek tek şey köpek eti, ki onu da pek yeme taraftarı değillermiş. Zaten sadece erkekler yiyiyormuş. Şahsen ben hiçbir menüde rastlamadım, ama muhakkak ki vardır bir yerlerde.

Bir diğer ilginç yemek ise Hanoi'ye yakın bir kasabada yılandan hazırlanan 7 farklı yiyecek imiş. Şahsen gidip tatmışlığım veya görmüşlüğüm yok, ancak söylenenlere göre bu 7 yiyeceğin her birinde yılanın farklı bir bölgesi kullanılıyormuş, son yemek ise hayvancağızın atan kalbi imiş. Artık doğruluğu tartışılır.

Hanoi ve Ho ChiMinh'de insanlar her boş buldukları yerde badminton oynuyorlar. Benim çok hoşuma gitti açıkçası. O kadar yer darlığında, motosiklet ve stres bolluğunda her gün deli gibi badminton oynayan pek çok kişi görmek gerçekten de güzel.

Genel olarak Vietnam'daki evler şekilsiz, üst üste ve çarpık. Aşağıdaki fotoğraflarda da göreceğiniz üzere, çevrede hem yüksek, hem alçak binalar dip dibe.




Bütün bu karışıklık içindeki en güzel şey ise kuş sesleri. Yalnız bu sesleri çıkartan kuşların hemen hiçbiri ağaç üstünde değil, hepsi birer kafeste. Kuşların yanı sıra pek çok köpek, tavuk ve horoz da etrafta cirit atmakta. Yalnız genel olarak, özellikle köpek konusunda korkacak birşey olduğunu düşünmüyorum, çünkü hepsi sahipli gibi gözüküyor ve bağsız olsalar bile kimseyle, kendileriyle bile ilgilenmiyorlar.





Gelelim otellere...

Hanoi'de 24 ve 25'i akşamı Bluebell otelde konakladıktan sonra Ha Long Körfezi'ne  geçtik. Bir gece körfezde konakladıktan sonra 27'sinde tekrar Bluebell ve 28'inde de Prince Hotel'de kaldık.

Otel değiştirmemizin sebebi hem Bluebell'deki çocukların kendi turlarını kullanmamız için çok ısrarcı oluşu ve sürekli nereye gittiğimizi sormaları, hem de hastalıktan muzdarip eşimin bir gün dinlenebileceği, kliması odayı da ısıtan bir yere ihtiyacımız oluşuydu. Yoksa ilk kaldığımız otel hem merkezi, hem diğer yerlere göre sessiz, sempatik, hem de fiyat olarak uygundu. İlk gece internetten rezervasyon yaptırdığımız için iki kişi için 11 dolar ödedik, sonraki günler içinse 15'er dolar. Genel olarak oteller de dahil olmak üzere pek çok yerde pazarlık payı var, ama açıkçası biz pek uğraşmadık. Öte yandan Prince otel ilk otele göre 10 dolar daha fazlaydı, 25 dolar bayıldık, ancak kalite olarak Bluebell'den bir fazlasını göremedik. Özellikle kahvaltı da portakal suyu olarak Fanta getirmeleri, odanın penceresinin olmayışı, banyodan gecenin bi vakti hem garip bir koku, hem de gürültü gelmesi otelin eksileri idi. Aşağıda her iki yerden de çektiğim fotoğrafları görebilirsiniz.
Bluebell

Prince


Prince Hotel
Hemen her otelde bolca diş fırçası ve tarak mevcut

Prizler genel olarak bizim sistem olsa da ara ara bu tipten de çıkabiliyor. Ancak yanınızda ekstradan adaptatör götürmenize gerek olduğunu düşünmüyorum.
Peki Hanoi'de nereleri gezebilirsiniz? İşte bizim gezdiğimiz, size de önerdiğimiz yerler.







Saint Joseph Katedrali ilk kaldığımız otele bir sokak mesafede idi. 24 ve 25'i akşamı oldukça hareketli idi bu katedral noel sebebiyle. Her ne kadar güzel bir mimarisi olsa da Fransızlar tarafından şehrin en eski tapınağı yıkılarak üzerine inşa edilmiş olması gerçekten üzücü bir durum.


Hoàn Kiếm Gölü, Tháp Rùa (Turtle Tower) ve Ngoc Son Pagoda : Hem Turtle Tower hem de pagoda bu küçük gölün içerisinde bulunuyor. Özellikle pagoda benim pek hoşuma gitti, artık bilemiyorum ilk gezdiğimiz pagoda oluşundan mı, yoksa göl ve çevredeki ağaçlar sayesinde huzurlu bir mekana dönüştüğünden mi...

Gölün üzerindeki çiçeklerin hepsi (en azından bu mevsim itibariyle) yapma çiçek olsa bile hoş bir görüntü oluşturuyorlardı



Hemen her pagodadaki çeşmeler küçük heykelciklerle süslenmişti

Kediler İstanbul'u aratmadı

Pagodaların içi her daim çok süslü oluyor. Hatta bazen o kadar çok şey oluyor ki neye baktığınızı anlayamayabiliyorsunuz. Ayrıca armağan olarak sunulan yiyecekler de cabası...

Dilerseniz tütsü satın alıp hemen pagoda girişindeki büyük tütsülüklerde yakabilirsiniz.


Budizm'de kaplumbağalar önemli bir yere sahip. Bu yüzden her noktada bir heykellerine rastlamak mümkün. Genel olarak bilgeliği ve uzun hayatı simgeliyorlarmış. 

Tháp Rùa

Sanıyorum Hanoi'de evlendikten sonra fotoğraf çektirmek için en popüler nokta gölün çevresi

Seramik Duvar yaklaşık olarak 4 km uzunluğunda imiş. Yani tutup da bir ucundan diğer ucuna kadar gezmeye gerek yok, ancak bir noktasından yakalayıp görmek güzel olabilir. 





Long Bien Köprüsü: Köprünün tamamını görebilecek bir açı da var sanırım, ancak biz o açıyı yakalayamadık. Zaten Gustave Eiffel'in tasarımını yapmış olması dışında köprünün pek bir özelliği de yok.


Trấn Quốc Pagoda ve Batı Gölü: Batı Gölü oldukça büyük. Dilerseniz gölde pedallarla tur yapmak da mümkün. Yine de çok temiz olduğunu sanmıyorum, özellikle sanki kafasını suyun dışına çıkartıp nefes almaya çalışıyormuş gibi gözüken balığı gördükten sonra suyun ne kadar gri olduğunu bir kere daha fark ettim. Yine de Trấn Quốc Pagoda gezilebilir bir yer.




Ho Chi Minh'in Anıt Mezarı: Anıt mezar sanıyorum ya sabah saat 11 ya da 11:30'a kadar ziyaret edilebiliyor. Bizim sabahtan vaktimiz olmadığı için gidip içerisini gezemedik, sadece dışarıdan fotoğraf çektik. Açıkçası bana minyatür bir Anıtkabir izlenimi verdi.


One Pillar Pagoda: Ngoc Son'dan sonra en çok beğendiğim pagoda bu oldu. Ufak bir süs havuzu üzerine kurulu olan bu pagoda sanki bir bibloyu andırıyor.


Văn Miếu (Temple of Literature): Văn Miếu'yu gezmek aslında pek de aklımızda yoktu. Özellikle de hava kararırken önünden geçmekte olduğumuzdan gezebileceğimizi de pek sanmıyorduk. Ancak beklediğimden daha büyük ve güzel bir kompleks ile karşılaştım. Biraz dışarıda kalsa da gidip görülebilecek bir yer.


Oralarda güneşin batışı bile farklıydı

Saksıda ağaç yetiştirme işini biraz daha minimalist düşünmüştüm ben...






Biz bu yerlerin hepsini bir günde gezdik. Hatta bir de yol üstünde berber bulduk :) Denemek isterseniz Seramiklerle kaplı duvarın olduğu yol üzerinde, fakat duvarın karşı tarafında pek çok sokak berberi bulabilirsiniz.


Bunlara ek olarak gezmeyi düşündüğümüz fakat ya uzak geldiği, ya da vaktimiz olmadığı için gezemediğimiz yerlerin listesi ise şöyle: Tarih Müzesi, Devrim Müzesi, Ho Chi Minh'in de kaldığı evler, Ho Chi Minh Müzesi, Hanoi Müzesi ve Hanoi Kalesi.

0 yorum:

Yorum Gönder