2 Temmuz 2012 Pazartesi

istanbul'un tılsımlı sütunları, evliya çelebi, dikilitaş, yılanlı sütun, örme sütun

2012 yılında bu sayfada İstanbul'u koruyan tılsımlı sütunları anlattığım bir yazı yayınlamıştım. Oldukça ilgi gördü; ancak zamanla yazıdaki eksiklikleri fark ettim. Aşağıdaki yorumlarda da gözüküyor, bazı sütunlar konusunda görüş alışverişinde de bulunmuştuk. Sonunda bu yıl içerisinde (2020 yılı) yazıyı baştan sona gözden geçirme fırsatı buldum. Kaynakçasını ve fotoğraflarını/resimlerini güncelledim. Sonuç olarak sırf kaynakçası için bile okunabilecek zevkli bir yazı ortaya çıktığını düşünüyorum. Yazım, 2020 Ekim ayında Gorgon Dergisi'nde yayımlandı. Siz de Evliya Çelebi'nin gözünden İstanbul'un tılsımlı sütunlarını okumak isterseniz şöyle alalım. Herkese iyi okumalar diliyorum.

11 yorum:

  1. Çok emek verdiğiniz hemen anlasiliyor. Detaylı ve yararlı bir derleme olmuş. Fotoğrafları da bulunabilseymiş dört dörtlük olacakmış. Elinize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumunuz için teşekkür ederim İlhan Bey. Şimdi siz yazınca fark ettim, yazdaki bazı fotoğraflar da herhalde internetten sildiğinden olsa açılmıyormuş. Bugün yarın elimden geldiğince fotoğrafları da güncellemeye çalışacağım. İyi günler.

      Sil
    2. 16.tılsım dıkılıtası getırdı aklıma kırmızı granıt tasından yapılması dort kose olması ve at meydanında olması zamanı madyan oglu yanko ya denk gelıyormu bılmıyorum ama yapımı derkende sankı dıkılmesınden bahsedılmıs gıbı.Bu arada yazınızı keyıfle okudum elınıze saglık

      Sil
    3. Merhaba Umut, yeni gördüm yazinizi. Cok tesekkür ederim ilginiz ve yorumunuz için. Yanlis bilmiyorsam Dikilitas Misirlilardan bir hediye, nitekim benzerleri Roma, Paris ve New York'da da bulunuyor. Ama At Meyda'nin günümüze kadar taslar ve betonlarla bayagi bir yükseldigi düsünülürse saniyorum hâlâ topragin altinda bir yerlerde olmasi olasi 16. tilsimin :)

      Sil
    4. Yeniden merhaba,
      6 yıl önce okuduğumda çok meraklanmıştım bu tılsım için kesinlikle Dikilitaş olmalı diye düşünmüştüm ama araştırsamda size sunacak bir delil bulamamıştım. Bugün mail gelince heyecanla buşundu diye baktım ama malesef sadece tahmindi benim gibi. Sonra duramadım ve böyle bir yazı buldum;
      16 ) Theodosius Dikilitaşı: Gerçekte Mısır Firavunu III. Thutmosis tarafından yaklaşık M.Ö 1400’lerde Karnak tapınağının önüne diktirilmiştir ve firavunun zaferlerini anlatır. İstanbul’a ne zaman getirildiği konusunda farklı görüşler vardır. Kesin olan bilinen M.S 390 yılı civarında I. Theodosius döneminde bugünkü yerine diktirildiğidir. Şu an ki uzunluğu 20 metredir. Orijinal hali daha uzun olabilir. Dikilitaş’ın 4 cephesinde antik Mısır dilinde metinler vardır. Mermer kaidesinde ise Latince ve Grekçe olarak iki metin bulunur. : “Devamlı bir suretle yerde duran bu taşı dikme cesaretini İmparator Theodosius gösterdi ve yardımına Proclus çağrıldı. Bu şekilde otuz iki (otuz günde) günde yerine dikildi.” yazmaktadır. Latince ve Grekçe metinlerde iki farklı rakam (32 ve 30 gün ) verilmiştir.

      Evliya Çelebi’ye göre taşı kaplayan çizimler birer tılsımdı ve bir kahin tarafından geleceği göstermek amacıyla çizilmişlerdi.
      Kaynaklar:
      Arif Müfid Mansel, Ege ve Yunan Tarihi
      Semavi Eyice, Anadolu Uygarlıkları Ansiklopedisi
      Günümüz Türkçesiyle Evliya Çelebi Seyahatnamesi: Yay. Haz. Seyit Ali Kahrman ve Yücel Dağlı. Yapı Kredi Yayınları
      Yeliz Özay, Evliya Çelebi Seyahatnamesinde İstanbul’un Tılsımlarının Hikaye Edilişi

      Sil
    5. Merhabalar Umut,

      Paylaştığınız bilgiler için çok teşekkür ederim. Bu durumda gerçekten de 16. tılsım Dikilitaş gibi duruyor :)

      Yazıyı en kısa sürede güncelleyeceğim, katkınız için teşekkürler!

      Sil
    6. Merhaba Ipek,
      Benim artik suphem kalmadi:) Emek verip paylastigin icin ben tesekkur eder,
      keyif veren yazilarinin devamini dilerim.

      Sil
  2. 16. tılsım kesinlikle dikilitaş olmalı çünkü 4 yüzünde anlatılan tasvirleri çelebi de yazmış.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Mustafa Bey, renk olarak tutmuyor sanırım ama dikilitaş'ın 16.tılsımın üzerine dikilmiş olması olası. Yine de bilemiyorum tabii ki :) Yorumunuz için teşekkürler!

      Sil
  3. Evliya Çelebi, aslında bu seyahatnamesinde başka bir kitabı alıntılayarak yeni bir fantastik efsane yaratmıştır aslında.şöyle ki Hiarapolisli Hristiyan bir Arap tarihçisi, kitab-ül ünvan adında bir kitabı var. 10. Yüzyılda yazılmış bir kitap. konstantini kuruluşu ile hayali bir karakter yaratmıştır aslında. Adı da bildiğiniz üzere Yankabin Madyan'dır. Evliya Çelebi, Agapis'un (Kitab-ül ünvan) eserini yanlış okumasından mütevellit, bir çok olayın seyrini açıkçası değiştirmiştir.. İskenderiye şehrinin kuruluşunun karıştırılması. Büyük İskender'in hayat hikayesi ile ve İskender Romanını (Türkçe, Farsça, Arapça) olanlarının bile istemeden bile olsa karışmasına yön vermiştir. Ayrıca Yankabin Madyan diye bir karakter olmadığından bahsetmiştim Madyan soyadı ise Kitab-ül ünvan da geçen "Madyanlar" soy adına sahip soylu bir ailedir. Esinlendiği kısım burasıdır. Yankabin'nin (Konstantine'yi nasıl kurduğu) bölümlerinde Evliya Çelebi (Ahmedinin) İskendernamelerden çok fazla yaralanmıştır. Araştırrsanız Kitab-ül Ünvan'ı o dönem için evrensel ve çoğu Osmanlı padişahı tarafından bilindiğini anlayabilirsiniz. Ki bir tek keşke bu Yankabin ile kalsaydık. Posentin kralı olsun, Porfiro olsun v.s. hepsi birer efsaneden ibaret aslında. Haa ama Evliya Çelebi'nin seyahatnamesinde anlatmak istediği ve değinmek istediği bazı siyasal eleştirileri ve yorumları zihni açık olanlar için anlaşılır derecede. 17. Tılsım da aslında topuz'u vuran kişi Fatih'e atf edilirken Evliya Çelebi'nin seyahatnamesinde ise 2. Selim'in topuzu vurduğunu okuyoruz/duyuyoruz.. Altımermer ilgimi çektiği için araştırmak istedim. Daha sonrasında okuduğum farklı kaynaklarla desteklenmediğini gördüm. Örneğin çoğu sütunda hipokratlardan bahsediyor aslında değerli şahısımız. (örn) filikos hakim = Büyük İskender'in babası Felix, Fhlips vs diye geçer. Büyük ihtimalle ondan bahsediyordur. Firdevsi'nin şehnamesi'ni okuduysanız (iranlıların ulusal destanı) olduğunu görürsünüz. 3. Ve 4. Sütunlarda Hipokrat ve Hipokrat/Sokrat Hekim'den bahsediliyor. 5. Sütunda ise enteresandır ki Pisagordan bahsedilir. 6. Sütu. Aristotalesin ruhu şad olsun diye kendi öz kaleminden çıkmış yazılar vardır. Sadece bazı hataları düzeltmek istedim gerçi çok eski bir kaynak ama ne de olsa bilgi kirliliği olması yerine düzgün bilgi olması daha önemli diye düşünüyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhabalar,

      Öncelikle zaman ayırıp değerli yorumunuzu paylaştığınız için teşekkür ederim.

      Sizin de belirttiğiniz üzere Evliya Çelebi’nin anlattıklarında bir takım tutarsızlıklar bulunuyor. Ben de o yüzden (her ne kadar yazıyı Evliya Çelebi’nin sütunları üzerine kurmuş olsam da) sütunlar hakkında anlatılan hemen her şeyi (en azından önemli olabilecek kısımları) derlemeyi uygun gördüm. Tılsım denilen şeyin de batıl inançlardan doğduğu düşünülürse, yazılanların çoğunun zaten gerçeklik barındırması biraz güç.

      Öte yandan Evliya Çelebi bildiğim kadarıyla o dönemde eline ne geçerse hepsini kaynak alıp harmanlıyor, Madyan oğlu Yanko da okuduğu bazı kaynaklarda geçiyor, ancak dediğiniz gibi kaynakların doğruluğu araştırılmadan harmanlandığı (ya da yanlış aktarımlar olduğu) için yazılanlarda tutarsızlıklar oluyor. Üstelik bu durum Çelebi’nin sadece gezip gördüğü yerlerle de sınırlı değil, kendi ailesi hakkında anlattıkları da tuhaf. Yazdıklarına bakılınca babasının bile en az 140 yıl yaşadığı gibi bir sonuca ulaşılıyor.

      Ben yine de Çelebi’nin insanı araştırmaya ittiğini düşünüyorum :) Yazdığı konuların büyük bir kısmı (tılsımlı sütunlar gibi) oldukça ilgi çekici ve tabii ki her bilgi de olduğu gibi onun yazdıklarına da körü körüne inanmamak, araştırmak gerekiyor.

      Bu arada son bir not düşmek istiyorum, hatta birazdan yazının içeriğini de ona göre güncelleyeceğim, çünkü tam anlaşılmadığını fark ettim. Gorgon Dergisi’ndeki yazının tamamını okudunuz mu bilemiyorum. Blogumda, Gorgon Dergisi’nde yayınlamadan önce 2012 yılında tılsımlı sütunlar üzerine yazdığım bir derleme bulunuyordu; ancak oldukça eksik bir derlemeydi. O yazıyı bayağı ayrıntılandırıp, pek çok kaynağa dayandırarak bu ekimde (ekim 2020) Gorgon Dergisi’ne sundum ve yayınladık. Yani burada bağlantısını paylaştığım yazı aslında 2012 yılında yazılan yazı değil, 2020’nin makalesi. Yazının son halinin internette bulabileceğimiz pek çok metinden çok daha kapsamlı ve açıklayıcı olduğunu umuyorum.

      Sevgiler,

      Sil